10 Nisan 2008 Perşembe

BÜLBÜLÜN GÜLE MUHABBETİ NE ZAMAN BAŞLADI

İbrâhim aleyhisselâmın, Nemrûd tarafından ateşe atıldığını, ehlî ve vahşî hayvanlar dahî, Allâh Teâlâ'nın ihsân ettiği bir his ile idrâk etmiş oldukları için, onlar da ağlamakta, feryâd etmektedirler.

İşte bülbül ağlıyor. Ve ortasının gülistan oluşundan bîhaber, etrafı hâlâ kor ve alev hâlindeki büyük ateşe doğru koşuyor. Cenâb-ı Hakk, Cebrâil aleyhisselâma emrediyor:

— Yâ Cebrâil koş, Nemrûd'un ateşine doğru uçan bülbülü tut, ne istiyor, sor.

Hazret-i Cibrîl yetişiyor, ateşe varmak üzere olan bülbülü tutuyor ve soruyor:

— Küçük kuş, burada işin ne? Bülbül ağlayarak cevap veriyor:

— Allâh'ın Halîl'ini ateşe attılar; madem ki ben onu kurtarmaya kadir değilim, bâri ben de onunla beraber yanayım, diyorum. Cebrâil aleyhisselâm bülbüle: — Gel, diyor ve İlâhî tecellîyi ona gösteriyor... Bülbül şimdi ne yapsın?.. Feryâdı dinmiştir. Sevincinden mesttir. Dili tutulmuştur. Kıyâmete kadar böyle kalabilir. Cenâb-ı Hakk Hazret-i Cibrîl'e yine emir veriyor:

— Bülbüle söyle: Benden ne dilerse, şimdi dilesin.

— İste bülbül, Rabbinden, ne isteyeceksen iste!.. Bülbül dile geliyor:

— Ben, diyor, kendimi bildim bileli, Rabbimin zikri ile meşgûlüm. İşittim ki, Rabbimin bin bir güzel ismi varmış; ama ben, yalnız yüz birini biliyorum. Diğer dokuz yüzünü de öğrenmek isterim.

Bülbülün dileği, derhal kabul edilmiş, bilmediği Esmâ-i Hüsnâ'yı da hemen öğrenivermiştir. Ve şimdi bülbülün vazifesi var: Hazret-i Cibrîl bülbülü alıyor; nârın, nûr olduğu yere, Hazret-i İbrâhim'in bulunduğu gülistana koyuyor ve ona ırmağın kenarındaki gül ağacını göstererek;

— Bülbül, senin yerin burası, diyor.

Bülbül, güle konmuştur. Ötüyor... ötüyor... ötüyor...

İşte bülbülün güle muhabbeti böyle başlar.

Şimdi o, her seher vakti konacak bir gül dalı bulur, öter, öter, öter... Baygın düşünceye kadar... Bülbülün seher vaktindeki bu hâli, gâfiller uyurken, uyanık âşıklarla beraber, binbir Esmâ-i Hüsnâ'yı tesbih edişidir.

Eğer siz; seher vakti, bülbül ile beraber uyanmış da secdede iseniz, onun sizi zikirde geçmeğe çalıştığını duyarsınız.

Yok, eğer o sizden daha evvel uyanmış, pencerenizin önündeki güle konmuş ötüyor da; siz onun nağmeleriyle uyandı iseniz, biliniz ki o, sizin kalbinizdeki gaflet külünü eşelemekte, oraya kendisinin küçücük kalbindeki büyük aşk ateşinden bir kıvılcım sıçratarak, rûhunuzu tutuşturmak istemektedir. (Hazret-i İbrâhim ve Nemrûd, s. 47-8-9, Fazilet Neşriyat)

Hiç yorum yok: